22 Ocak 2015 Perşembe

açılma öykülerim: ilk açılmam

Açılma Öykülerim, başlığı altında kendi açılma sürecimi aktaracağım. Elbette bu tamamen bir açılma değil, belli ölçülerde açılma. İşte ilk açılmam. :))


İlk açılmam liseden bir arkadaşa oldu. Liseden günümüze devam eden bir kardeşliğin de belki de benim tarafımdan atılan ilk adımı bu oldu. Çünkü kendim oldum.

Onunla daha önce de eşcinsellerin yaşadıkları sorunlardan ve dışlanmalardan konuşurduk. Yani bu konuda desteği her zaman vardı ve LGBTİ ayrımcılığına karşıydı. Bunu gördükten sonra acaba o da lezbiyen mi diye düşünmedim değil. :) Çünkü bu tür şeyleri savunabilmek için LGBTİ olmak gerekir diye düşünüyordum o zamanlar.

Bir gün Feysbuk'ta konuşurken yine bu tarz konular açıldı ve cesaret edip sordum: "Hiç kendi cinsinden hoşlandığın oldu mu". Yanıtı "hayır" oldu, doğrusunu söylemek gerekirse evet demesini bekliyordum. :) Tabii ben sorunca onun da sormak hakkıydı: "Ya sen?". Bir anlık tereddüdün ardından "Evet oldu" deyince tepkisi "hımm" şeklinde oldu. Sonrasında biseksüel olduğumu söyledim, belki de bunu kabullenmesinin daha kolay olduğunu düşündüm. Ama yine de içimi muazzam bir tedirginlik ve aynı zamanda da heyecan kaplamıştı. Sonuçta ilk açılmamdı, neler olacağını kestiremiyordum, ya başkalarına söylerse ya ifşa olursam korkusu da vardı. Sürekli yazdıklarıma olan tepkisinden olabilecekleri kestirmeye çalışıyordum. :)

Bundan yaklaşık bir 1-2 ay sonra filan, bir yerde başbaşa oturduğumuzda konusu açıldı ve tüm yaşadıklarımı anlattım; homofobik hakaretlere maruz kaldığım zamandan tutun da kendimi eve kapattığım utanç günlerime kadar yönelimimle ilgili aklıma gelen her şeyi. Bunları öğrenince sanki yeni açılmışım gibi oldu, çok daha içten tepki verdi. Gözleri doldu filan. "Ben hiç beklemiyordum böyle bir şeyi" tarzı bir tepki vermişti. Sanırım ondan sonra çok daha iyi anladı beni ya da bana öyle geldi, bilemiyorum.

O günden beri hem dostum hem de 4 yıllık sırdaşım ve ilk destekçim oldu. :) Eğer onun olumlu tepkileri olmasaydı belki de şu anda bu kadar çok kişiye açılmış olamazdım. İyi ki hayatıma girmiş ve onun gibi bir dosta sahip olmuşum. :))

18 Ocak 2015 Pazar

AD: Roşin Çiçek

Roşin Çiçek (1994-2012)

Roşin Çiçek, eşcinsel olduğu için aile içi şiddete maruz kaldığından evden kaçtı ve 2 Temmuz 2012'de babası ve amcaları tarafından yakalanıp tabancayla başından vurularak otoyolun kenarında ölüme terk edildi. Öldürüldüğünde henüz 18 yaşına yeni girmişti.


Babasının sözlü ve fiziki saldırısına maruz kalan Roşin, yaşadıklarına daha fazla dayanamayarak 2011 yılında 16 yaşındayken ilk kez evden kaçtı. Polise sığınan Roşin'in karakolda anlattıkları evden kaçma nedenini de ortaya koyuyordu:
"Kendimi bildim bileli öz babam Metin Çiçek'ten şiddet görüyorum. Babam beni sopayla, yumrukla dövüyor. Bıçakla üzerime yürüyor. Elime ve bacağıma çatal batırıyor..."
Roşin, polislerden kendisini yetiştirme yurduna göndermelerini istedi. Ancak 1 hafta sonra baba Metin Çiçek, rehabilitasyon merkezinden oğlunu alarak eve götürdü. Ardından Roşin 1 buçuk hafta sonra tekrar polise başvurarak şunları söyledi:
"Babam bana ‘Ailem rezil olmasın diye seni getirdim’ dedi. Ben kesinlikle aileme teslim edilmek istemiyorum. Ben erkek yetiştirme yurduna gitmek ve okumak istiyorum. Babamdan davacı ve şikâyetçi değilim."
Bu ifade Roşin'in kurtuluş mücadelesinin resmi kayıtlardaki son sözleri oldu.

Roşin'in ismi yaklaşık 1 yıl sonra polis kayıtlarına bu kez ‘kayıp şahıs’ olarak geçti. Baba Metin Çiçek, 1 Temmuz 2012 günü emniyete başvurarak oğlu Roşin'in kayıp olduğunu bildirdi. Ertesi gün ise Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi kavşağında bulunan ağır yaralı genç Roşin'di. Hastanede 2 günlük yaşam savaşını kaybeden Roşin'in otopsi raporunda, ‘baş kısmından bitişik atışla öldürüldüğü’ yazıyordu.

Emniyete ulaşan ihbar, gözleri Roşin'in babası ve 2 amcasına çevirdi. İhbarcı, baba ve amcaları tarafından kovalanan gencin, önce darp edildiğini ardından da bir otomobilin bagajında infaz edildiğini söyledi. Bunun üzerine baba Metin Çiçek ve amcalar Mehmet Alican Çiçek ve Şeyhmus Çiçek gözaltına alındı. Amcaya ait aracın bagajında kan izlerine rastlanırken, silah da amcalardan birinin evinde bulundu. Ancak ailenin 3 ferdi de cinayeti işlediklerini kabul etmedi.


Mahkeme süreci


09 Aralık 2012 / 1. duruşma

Amca Şeyhmus Çiçek, cinayetle bir ilgisinin olmadığını, yeğeninin cinsel yönelimini bilmediğini dosyada yeni öğrendiğini iddia etti. Ağabeyinin, yeğeni Roşin'in ortadan kaybolduğunu söylemesinin ardından ağabeyi ile aramaya çıktıklarını belirtti.

Tutuklu halde bulunan diğer amca Mehmet Alican Çiçek ise savunmasında, anne Gülten Çiçek'in kendisini aradığını ve oğlunun kaybolduğunu söylediğini belirtti. Bunun üzerine baba Metin Çiçek'i aradığını ve Roşin'i aramaya başladıklarını ifade eden amca, kendisinin de diğer kardeşi Şeyhmus Çiçek gibi Roşin'in öldüğünü cezaevinde duyduğunu iddia etti.

Roşin'in babası Metin Çiçek ise savunmasında, bir baba olarak buna yüreğinin dayanmadığını belirterek, söz konusu suçlamayı kabul etmediğini söyledi. Oğlunun ölüm haberini ise cezaevinde öğrendiğini, kardeşlerinin olayı kendisi ile ilgili olduğunu bundan dolayı da üstüne alması gerektiğini; ancak bunu kabul etmeyeceğini ifade etti.

Mahkeme heyeti, sanıkların kuvvetli suç şüphesi ve delilleri karartabilecekleri gerekçesi ile tutukluluk hallerinin devamına karar vererek, duruşmayı 18 Ocak 2013 tarihine erteledi.

18 Ocak 2013 / 2. duruşma

Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği'nin (SPoD) müdahillik talebi kabul edildi.

SPoD adına müdahillik talebinde bulunan Fırat Söyle, "Davada sanıklar bir çatışma halinde. Kimin öldürdüğünü bilemiyoruz. Dolayısıyla davaya müdahil olmamız hem suçluların ortaya çıkarılması ve en ağır şekilde cezalandırılmaları açısından hem de LGBT'lerin yalnız olmadığını göstermek açısından çok önemli" sözlerini dile getirdi.

2 Nisan 2013 / 3. duruşma

4 Şubat'ta görülmesi beklenen duruşma teknik bir sebepten ötürü 2 Nisan 2013'te görüldü.

Sanık yakınları ve davayı izlemek için adliyeye giden aktivistler arasında arbede yaşandı. Bunun üzerine hakim duruşma salonundaki herkesi dışarı çıkardı.

Duruşmada Roşin'in annesi, amcalar hakkında yaptığı şikayeti geri çekti.

Kaos GL'nin müdahillik talebi ise bir derneğin (SPoD LGBT) müdahilliğinin yeterli olması gerekçesi ile reddedildi.

30 Nisan 2013 / 4. duruşma

Anne Gülten Çiçek duruşmada yine çocuğun eşcinsel olmadığını söyledi ve LGBTİ derneklerinin kendilerine zarar verdiğini, LGBTİ bireylerin duruşmaya katılmasını istemediğini bağırarak dile getirdi.

Savcı davayla ilgili mütalaasında baba hakkında “alt soyu tasarlayarak öldürmekten” ağırlaştırılmış müebbet ve iki amca hakkında tasarlayarak öldürmek ve cinayete iştiraktan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi.

Siyah Pembe Üçgen'in ve Diyarbakır Barosu'ndan iki avukatın müdahillik talepleri ise reddedildi.


24 Mayıs 2013 / 5. duruşma

Duruşmada Roşin'nin annesi Gülten Çiçek, karakolda verdiği ifadelerin hiçbirini hatırlamadığını belirtti:
"Bu olaylarla her üç sanığın da alakası yoktur. Eğer oğlumu eşim öldürseydi, çocuklarımı cezaevine görüşmeye götürmezdim"

Baba Metin Çiçek ise bunun aksini ifade ederek kısmen de olsa doğruları söyledi:
"Oğlum 10 gün boyunca kayıptı. Diğer oğlum Batıkent Semti'nde olduğunu öğrenmiş. Onunla birlikte aramaya çıktık. Kendisini geç saatlere kadar aradık, ancak bulamadık. Daha sonra iki arkadaşına rastladım. Bana nerede olduğunu söylediler. Arkadaşlarıyla birlikte arabayla Roşin'i almaya gittik. Sonra arkadaşlarını bıraktık. Arabada onunla konuşmak istedim. Derdini, sorununu sordum. Bana küfürlü konuşmaya başladı. Arabanın arkasında oturduğu için benim boğazımı sıktı. Bana birkaç yumruk vurarak boğazımı sıktı.

Ben onu tedavi ettirmek istiyordum. Bana saldırınca ruhsatsız silahımın dipçiği ile kafasına vurdum. O sırada silah ateş aldı. Kaza ile kendisini vurdum. Kendisini Diclekent'te bıraktım ve eve gitttim. Roşin'i ben vurdum. Diğer kardeşlerimin bu olayla ilgisi yok. Bunları saklamamın nedeni eşimin beni boşayacağını söylemesiydi. Bu olay nedeniyle kalp krizi geçirdim. Eşimin benden boşanmaması için olayı gizledim. Yaptığımdan çok pişmanım. Bir babanın yapmaması gereken bir şeyi yaptım."

Ancak durum anlatılan kadar masum değildi. Baba Metin Çiçek'in ifadesinin ardından Roşin'in küçük kardeşi, duruşma salonunda ağlayarak her şeyi anlatmak istediğini söyledi. Aile bireylerinin tüm engelleme girişimlerine rağmen mahkeme söz hakkı verdi ve küçük kardeş her şeyi anlattı:
"Ağabeyim 10 gündür kayıptı. Biz onu aramaya çıktık. Daha sonra babamla bir yerde oturup simit yedik. Bu sırada amcam Şeyhmus, yanımıza geldi. Daha sonra amcamla birlikte aramaya devam ettik. Amcam bana, 'Ben sıkacağım sen suçu üstüne al. Bagaja koyup yolda atarız' dedi. Ben bunu kabul etmedim. Akşam evde yemek yerken amcam Şeyhmus, babama, 'bugün onun kafasına sıkacaksın, sıkmazsan yarın kendi kafana sık' dedi.

Babam banyo yaptıktan sonra amcam ile birlikte dışarı çıktılar. Akşam 1 sularında ağabeyimin bir arkadaşını aradım ve nerede olduklarını sordum. Bana yerlerini söyleyince durumu babama anlattım. Daha sonra ben uyudum, sabah babamın eve geldiğini görmedim. Sabah saatlerinde polisler eve gelince ben uyandım, amcam Şeyhmus'u çağırmaya gittim. Amcamın iki tabancası var. Evde arabanın paspaslarını gördüm. Paspaslarda hafif kan vardı, onları yıkayıp balkona asmışlardı.

Panikliydi, sonra odaya girip üstünü değişti. Birlikte arabaya bindik uzak bir yere gittik, kendisine ‘arabayı niye buraya bıraktık’ diye sordum. Bana ‘boşver, aracın plakası sahte’ dedi. Daha sonra bizim eve geçtik. Amcam Mehmet Ali ile karakolun kameriyesinde otururken ağabeyimin vurulduğunu öğrendik. Amcam ve ben bayıldık. Hatta amcam kendine vurarak feryat etti"
Bu sırada oğlunun ifadesini sık sık kesen anne Gülten Çiçek, "Şuuru yerinde değil. Ne söylediğini bilmiyor" diyerek tepki gösterdi.

Mahkemenin ara vermesi sırasında ise sanıkların yakınları adliye koridorunda gazetecilere tepki gösterdi. Gazetecilerin adliye binasından çıkmasını isteyen aile üyelerine polis izin vermedi. Bu sırada Roşin'nin annesine ait şu söz akıllara durgunluk veren cinsteydi:
"Eşcinsel olsaydı kendi ellerimle öldürürdüm. Siz bizi rezil ettiniz"
Yeni gelişmeler üzerine savcı mütalaasını yeniden hazırlamak üzere geri çekti.

LGBT Antalya Pembe Caretta tarafından gerçekleştirilen Roşin Çiçek eylemi

28 Haziran 2013 / 7. duruşma

Atamalar ve tayinler sebebiyle mahkeme heyeti değişikliği nedeniyle ertelendi.

15 Ağustos 2013 / 8. duruşma

Geçici mahkeme heyetiyle görülen dava, sanıkların tutukluluk kararının devamıyla ertelendi.

5 Aralık 2013 / 9. duruşma

Yeni mahkeme heyeti, Roşin'in ailesinin talebi üzerine, altı duruşma önce davaya müdahil olan SPoD'un “suçtan doğrudan zarar görme ihtimali bulunmaması” gerekçesiyle müdahilliğini geri aldı.


LGBTİ örgütlerinin Roşin için Galatasaray Meydanı'nda yaptığı kefenli eylem.

10 Şubat 2014 / 10. duruşma

Davaya müdahil olmak isteyen SPoD ve bazı LGBTİ örgütlerinin üyeleri ile CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal mahkemeye dilekçe verdi. Ancak mahkeme tarafından reddedildi.

Mahkemenin söz hakkı verdiği anne Gülten Çiçek, bunun kazadan ibaret olduğunu ve eşini serbest bırakmalarını istedi:
"Vicdan azabı çekiyorum. Bir kurşunla 3 kişi bir çocuğu nasıl öldürür anlamıyorum. Evlat acısı bambaşkadır. Oğlumun vurulduğunu duyduğumda yere yıkıldım. Bunun nasıl bir acı olduğunu anlatamam. Oğlumu o haliyle görünce yıkıldım. 3 evladımın üstüne yemin ederim ki bu bir kazadır. Sanıklardan asla şikayetçi değilim. Bir baba asla çocuğunu öldürmez. Mahkeme Başkanı olarak değil, bir baba olarak size yalvarıyorum. Çocuklarımı babasız bırakmayın. Metin ceza alırsa kendimi 14'üncü kattan atarım"
Roşin'in diğer kardeşleri ise babalarını geri istediklerini belirterek, "Bizim babamız evladını öldürmez. Şikayetçi değiliz" dedi.

Baba Metin Çiçek, çocuğunun sürekli evden kaçtığını ve onu geri götürürken bir kaza olduğunu belirtti:
"Batıkent sitesinde bir bayan vardı. Gidip oradan çocuğumu aldım. Çocuğumu psikoloğa götürecektim. Yolda giderken bana saldırdı. Boğuştuk, o sırada her zaman yanımda olan ruhsatsız silahın dipçiği ile kafasına vurdum. O sırada silah patladı. Çocuğu kaldıracakken kan gördüm ve dondum. Ben çocuğumu bilerek, planlayarak öldürmedim"
Amca Şeyhmus Çiçek ise, olayla bir alakası olmadığı belirtti:
"Benim bu olayla bir alakam yok. Yeğenimi aramaya çıktım. Suçlu olsam karakola kendim gitmezdim. Bu olayı tasarlayarak yapmak isteseydik, yolda bırakmazdık. Ailem ve ben çok perişanız"
Diğer amca Mehmet Çiçek de iddiaları reddetti:
 "Ben bu aileyi korumak zorundayım. Yeğenimi nasıl öldürebilirim? Biz öldürseydik daha önceden öldürürdük. Biz öldürseydik, götürüp denizde boğardık. Allah’tan başka kimse de görmezdi. Öldürseydik bulunduğu yere bırakmaz, başka yere götürürdük"
Avukatların savunmalarının ardından mahkeme kararını açıklamak üzere duruşmaya kısa bir ara verdi.

Mahkeme Kararı


Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi, 10. duruşmanın sonunda almış olduğu karar neticesinde baba Metin Çiçek'i 'üstsoy veya altsoydan birine karşı kasten öldürme' suçundan ağırlaştırılmış ömürboyu hapis cezasına; amca Mehmet Alican Çiçek ile Şeyhmus Çiçek'i ise 'kasten öldürme' suçundan ömürboyu hapis cezasına çarptırdı.

Mahkeme gerekçeli kararında uluslararası ve ulusal düzenlemeler göz önüne alındığında, bir kimsenin farklı cinsel yönelimleri nedeniyle yaşam hakkının elinden alınmasının hiçbir koşulda mümkün olmayacağını belirtti

15 Ocak 2015 Perşembe

mim: homofobi / transfobi

geysel notlarım'ın ilk mimi elbetteki sevgili Kaan Arer'den... Kendisine teşekkür ediyorum. :)) Mimi hazırlayan ise henüz yazılarına vaakıf olamadığım Nick Smorty. :) Emeğe saygı gereği anmamak olmaz dedikten sonra bir ara bloguna da uğramalıyım/z notuyla soruları yanıtlamaya başlıyorum. :))



Görsel güzel olunca haliyle kimse alıntılamaktan alıkoyamıyor kendini :))


─ Hiç homofobiye/transfobiye uğradınız mı?

Evet uğradım. :/ Fazla hatırlamak istemesem de birini yazayım: Henüz kendimi bile keşfetmediğim yıllarda dışarıdan beni anlayan sözde 'arkadaş'larım tarafından başta kendi aralarında alay konusu edilmiş, sonrasında ise civardaki herkesin duyacağı şekilde dalga geçilmiş ve yerin dibine girmiştim. Belki o zamanlar kendimi kabul etmiş olsaydım bambaşka bir tavır gösterebilir, hakaretlerine karşı utanç içinde ağlamak yerine kendimi savunabilirdim. Buradan, her daim arkamı kolladığını iddia eden anneme sevgilerimi yolluyorum. ;)

─ Peki, hiç homofobik/transfobik davranışlarda/söylemlerde bulundunuz mu?

Evet ne yazık ki bulundum. O zaman bunun homofobi olduğunu bilmiyordum ama yaşıtım olan daha narin (kadınsı demeyi sevmiyorum) bir çocuğa yönelik böyle davranmıştım. Utanç içindeyim şu anda. :/ Halbuki çocukluk aşkım bile olabilirmiş hee, akılsız başım. :D

Eğer o çocuğu saymazsak -ki o zamanlar gerçekten de çocuktuk- benim en büyük homofobim kendime oldu. Sürekli kendimi çevremdeki homofobiklerden de yardım almaya çalışarak değiştirmeye çalıştım. Her şey değiştiğinde bir tek içimdeki masum BEN kalmıştı. Hırpalanmış, üstü başı dağılmış karanlık içinde yalnızlığa itilmiş tek başına bir BEN. Zaten onu o halde görünce yaptığımın ne kadar yanlış olduğunu anladım ya.

Sanırım bu kadar homofobi sorunuz için yeterli olmuştur. :))

Unutmadan transfobiyle ilgili olarak da... Hiç transfobik tepkim olmadı. Zaten görebildiğim tek trans birey Bülent Ersoy'du, o da zaten normaldi (yani ee ne olmuş kafasındaydık). Kendimle barıştıktan sonra ise zaten böyle bir tavrımın olması imkansızdı, o yüzden hiç olmadı. :))

─ Bir LGBTİ tarafından homofobi/transfobi yapılabilir mi?

Yapılabilir mi derken eğer kastedilen şey olasılıksa yanıt: Evet (Bkz: Üstteki eski ben dahil bir grup zavallı :))

Ancak kastedilen şey, "bu durum kabul edilebilir mi" ise o halde elbette hayır! Bu kesinlikle kabul edilemez. Bu ancak bencil veya gerizekalı bir beyinin ürünü olabilir.

Kişi bencil bir karaktere sahip ise -karakterin de değiştirilemez olduğu önkabulü ile- bu tip insanları görmek mümkün. Çünkü kendisinin başına gelen her aşağılanma, hakaret ve küçük düşürmeyi yalnızca kendi başına geldiğinde umursayan bir anlayışa sahiptir. Pek fazlasını bekleyemezsiniz bu tip insandan. Kendi haline bırakın bir kenarda tek başına geberip gidecektir, fazla dokunmayın.

Gerizekalı ise de kendi başına akıl edemez bazı şeyleri. Ne gibi şeyler bunlar derseniz. Bu grup insanımız ise normal bir birey gibi "yahu benim de başıma geliyor ve bu durum elimde değil, e onların da benden farkı yok o halde nasıl böyle homofobik/transfobik davranabilirim ki? bu doğru değil" şeklinde düşünmesi gerekirken düşünemez. O yüzden de etraftan yardım almaları şiddetle tavsiye edilir. Eğer ısrarla "yok ben homofobik/transfobiğim" diyorsa bencile yaptığınızı ona da yapın. Zaten bu zeka ile doğal seçilim sonucu doğa tarafından elenmeleri beklenmektedir. :))

─ Homofobik/transfobik söylemlerle karşılaşınca ne yapıyorsun?

Kişisine göre ve benim de içinde bulunduğum ortama göre değişiyor. Eğer çoğunluk homofobikse ses çıkarmak o kadar kolay olmuyor. Bu gibi durumlarda "ben pek katılmıyorum fikrinize" veya "hiç hoş değil bence" gibi bir memnuniyetsizlik tavrına bürünürüm. Eğer konuşabileceğim bir ortamsa zaten bunları doğrudan belirtirim.

Ama bunu yakınlarımdan biri yapıyorsa söylediğinin yanlış olduğunu gayet açık bir şekilde anlatıp kendisini ikna ederim -geçmişte yapmış mıydım evet yaptım.

Geri kalan yakınlarımın ise çoğu beni bildiğinden homofobik/transfobik değiller onlarla açık açık konuşuyoruz bu konuları zaten.

─ Ailene/arkadaşlarına açıldığında fobik durumlarla karşılaştın mı?

Karşılaştım. Arkadaşlarımdan hiçbirinde denk gelmedim ama annemde geldim. Açıldığım an ilk başta gayet olumlu bir şekilde "o zaman gidiyoruz bu ülkeden başka bir yere taşınıyoruz, yapamayız burada" gibi bir tavırla karşılamasına rağmen (cennetteyim sanmıştım :D :D ) sonrasında baya homofobik tavırlar takınmıştı. Günümüzde ise ne homofobik ne de değil, ikisi arası bir çizgide halen kabul edebilmiş değil.

Babam ise damlatan sürahiye bile 'ibne' diye küfreden biri. Onun için yanıt vermeye gerek bile yok. ;)

─ Bu konudaki son sözlerin?

Son olarak diyebileceğim şu ki siz siz olun kimseye önyargıyla yaklaşmayın, peşinhükümlü olmayın! Özellikle de kendinize! Her şeyi sorgulayın sorgulamaktan asla vazgeçmeyin!

Bu dediğimi yaptığınızda homofobi, bifobi, transfobi ve hatta ırkçılık dahil daha birçok yanlış tutumdan sorgulayıcı bu yaklaşımla kurtulabilirsiniz. Çünkü size doğru yolu gösterecek tek nesnel şey akıl ve bilimdir, o yüzden aklınızı kullanmaktan vazgeçmeyin!

─ Kimleri mimlemek istersin?

Çok fazla tanıdığım blogger yok, olanlardan Kaan'ı ve Tiffany'yi mimlemek isterdim ama zaten yanıtladılar (bkz: Homofobi / Transgobi *MiM* ve Bilinçlendiren MİM) O yüzden ben deee... yanıtlamayı ne kadar ister bilmesem de yol arkadaşımız Nakhar'ı mimliyorum. :))

10 Ocak 2015 Cumartesi

AD: İsa Şahmarlı

İsa Şahmarlı (1994-2014)

İsa Şahmarlı, LGBTİ hakları savunucusu bir Azeri eşcinsel. 23 Ocak 2014 tarihinde evinde kendini LGBTİ bayrağına asarak intihar etti.

Ailesine eşcinsel olduğunu söylediğinde aldığı tepki olumsuz oldu. Bunu katıldığı "en kısa hikaye" yarışmasında yazdığı şu satırlarda dile getirdi:
“Annem; 'Benim eşcinsel bir oğlum yok!' dediğinde yutkundum. O gün bu gündür, her anımsadığımda yutkunurum”
Ailesi onu kabul etmemiş, ölümünden bir yıl önce evden kovmuştu. Annesi tarafından sürekli sıkıştırılıyor, babası ise oğlunun cinsel yönelimini öğrendiğinden beri onunla konuşmuyordu. Ailesi tarafından artık 'yüz karası' olarak nitelendiriliyordu.

Ailesi dışında başkalarının da ona karşı tepkisi hoş değildi, üniversitede yöneliminden dolayı saldırıya uğradığı olmuştu.

Tüm yaşadığı zorluklara rağmen İsa aldırmıyordu. "Azad LGBT" adında bir LGBT dayanışma grubu kurmuştu. Azerbaycanlı LGBTİ'lerin özgür olmasını hedeflediği için bu adı seçmişti. Hedefleri de kalbi kadar büyüktü İsa'nın; bir röportajında,
"Umarım bir gün ben de Bakü'nün sokaklarında LGBT bayraklarının dalgalandığını, LGBT'ye ait sloganların atıldığını göreceğim. Eşcinsel bir çiftin el ele verip Bakü'de rahatça dolaşabileceği günleri bekliyorum. Öyle bir toplum yaratmalıyız ki eşcinseller hiçbir baskı altında kalmadan özgürce yaşayabilsin!"
diyerek LGBTİ hakları uğruna gerçekleştirdiği mücadeleyi ve ülkesine olan bağlılığını gözler önüne seriyordu; hedef, Bakü'de el ele gezen eşcinselleri görmekti.


Ancak tüm neşesine ve dimdik duruşuna rağmen ne yazık ki yeterli gücü yoktu İsa'nın. Genç yaşında üstlendiği bu yük ona ağır gelmiş ve hedeflerinin gerçekleştiğini göremeden bir Çarşamba akşamı hayata gözlerini yummuştu. Yaşamını özgürce dalgalanmasına adadığı o rengarenk bayrak bu kez onu sonsuzluğa uğurlayan yegane şey olmuştu.

Bir sosyal paylaşım sitesindeki sayfasına yazdığı yazısında ardında bıraktığı herkesle vedalaşıyordu İsa:
"Gidiyorum. Herkes hakkını helal etsin. Bu ülke, bu dünya bana göre değil... Mutlu olmak için gidiyorum... Anneme de onu çok sevdiğimi söyleyin. Hepiniz ölümümde günahkârsınız. Bu dünya benim renklerimi taşıyacak kadar güçlü değil. Elveda."

Dostlarının, evinde ölü halde bulduğu İsa henüz 20 yaşındayken, maruz kaldığı nefret ve ayrımcılığa dayanamayarak aramızdan ayrılmıştı. Vefatından hemen önce verdiği röportajında söylediği şu sözleri ise intihar nedenine ışık tutmaktaydı:
"Türkiyədə LGBT-lər etiraf etməyə başladığı üçün, cəmiyyət onları əzə bilmədi. Ancaq bizim LGBT-lər hələ də cəsarətli davranmırlar: – Türkiyədə LGBT təşkilatları artıq valideynlərlə işləyirlər. Biz isə hələ ki, ətrafımıza cəsarətli LGBT-lər toplamağa çalışırıq. Onlar açıqlamaq istəmirlər, təşkilat üçün mübarizə aparmaq istəmirlər. Film günü keçiririk, gəlirlər, amma çıxanda gizlənirlər ki, heç kim görməsin. Mənə Türkiyə təşkilatından iş təklifi gəlib, ancaq imtina etmişəm. Burada qalıb, LGBT-lərin hüquqları üçün mübarizə aparmağı seçmişəm”.
Ülkesindeki LGBT bireylerin kendilerini açıklamamalarından yakınan İsa, Azeri LGBTİ'lerin yaşadığı baskıların nedenini bir türlü sergilenemeyen onurlu duruşa dayandırıyordu. Belki de "Hepiniz ölümümde günahkârsınız" derken de yine bunu kastediyordu. Bu son sözü sonsuza dek akılların bir köşesinde soru işareti olarak kalacaktı.

Hem eşcinsellerden hem de heteroseksüellerden İsa'nın son bir isteği vardı:
“İstiyorum ki hiç kimse toplumumuza karşı önyargılı olmasın. Nefret etmeden önce, internette 'eşcinsellik nedir' diye yazıp okusunlar. Daha sonra nefret etmekte serbestler. LGBT'ler ise cesaretli olsunlar. Ben de önceleri tereddüt ettim, ama şimdi kendi işim var. Ailemden ayrı, kendi evimde yaşıyorum. Her şeyi kendi gücümle kurabiliyorum. Yani, isteyen her şey alınır."

7 Ocak 2015 Çarşamba

anma defteri'nin sayfaları aralanıyor!


Homofobi ve transfobinin elimizden alıp götürdüğü canlarımızı unutmamak adına daha önceden hazırladığım yazılarımı Geysel Notlarım'a eklemeye karar verdim.

Bundan böyle Anma Defteri (A.D.) başlığı altında, homofobi ve tranfobinin katlettiği canlarımızı anacağım. Unutmayacağız unutmamalıyız! Çünkü hepsi değerli, hepsi anılması gereken insanlar!

5 Ocak 2015 Pazartesi

kim bu transfobinin sorumlusu?

Eylül Cansın'ın intiharı ile ne yazık ki yeniden trans birey intiharlarını ve insanları içinden çıkılamaz bir psikolojik buhrana sokan transfobiyi konuşur olduk. Peki sorumluları kimler? Bunun üzerine hepimizi doğrudan ilgilendiren bir yazı yazdım. İyi okumalar...

Eylül Cansın (1992-2015)
"Ben artık yapamıyorum, yapamadım, yapamadım çünkü insanlar bana izin vermedi, çalışamadım, bir şeyler yapmak istedim yapamadım, bana çok engel oldular, beni çok mağdur ettiler..."
Bunlar 22 yaşındaki genç bir trans kadının son sözleri. Son sözleri çünkü bu sözleri söyledikten dakikalar sonra Boğaziçi Köprüsü'nden kendini aşağı bırakarak yaşamına son verdi. Ardında ise bu sözleri söylediği bir video bıraktı.

Ancak Eylül Cansın adındaki bu genç kızın yaşamına son veren aslında kendisi değildi. Çünkü bu bir intihar değildi, bu bir cinayetti!

Neden mi cinayet? Çünkü onu öldüren bizlerdik:


1-) Transfobik olan heteroseksüeller

Trans bireylerin varlığından rahatsız olan, trans bireyleri düşman olarak gören kimseler. Bu kişiler, herkesi kendileri gibi karşı cinsinden hoşlanan ve bedeni ile barışık kimseler olarak görmek ister. Eğer siz bedeninizle barışık değilseniz ve kendinizi karşı cinse ait hissediyorsanız, elinizde olmayan bu hislerinizden ve yaşama isteğinizden dolayı doğrudan onların düşmanı sayılırsınız.


2-) Translarla sorunum yok ama bilmek görmek görüşmek de istemem diyen heteroseksüeller

Şimdi hemen soracaksınız "yahu bu insanların trans bireylerle bir sorunu yokmuş, ne diye bu insanları da katil yaptın". Hemen açıklayayım. Katiller çünkü görmek istemediler, görmek istemeyerek aslında onların karantina altında yaşamalarını görünür olmamalarını ve aslında da yok olmalarını istediler. Çünkü görmek istememek yokmuş gibi davranmak aslında yok olmasını istemektir.

Bu insan grubu aslında en tehlikeli gruptur. Çünkü birinci grubun aksine bu insanların içselleşmiş transfobileri vardır. O kadar içselleşmiştir ki dışarıdan baktığınızda bu kişilerin çok modern kadın-erkek eşitliğini savunan okuduğu kitaplarla övünen entelektüel olma iddiası taşıyan gıpta edilesi insanlar olduklarını sanırız. Ancak gel gelelim dışarıdaki paket ne kadar süslü de olursa olsun içte kocaman bir transfobi ve "benim gibi değilsen hiç olma" bencilliği yatmaktadır.


3-) Transfobik olan eşcinseller ve biseksüeller

Homofobi ve bifobinin tadına bakmış olan bu grubumuzda ise akıl tutulması had safhadadır. Kendilerinin de onlarca kez maruz kaldığı baskıların, sindirilmelerin, dışlanmaların, aşağılanmaların ve hakaretlerin kendileri dışındaki başka bir kesime uygulanmasına ses çıkarmadıkları gibi bir de kendileri uygulama saçmalığına girişirler.

Halbuki bir eşcinsel/biseksüel birey nasıl kendi seçiminden kaynaklanmayan olumsuzluklara maruz kalıyorsa, bir trans birey de aynı şekilde ataerkil heteroseksist sistemin varlığından kaynaklanan ve seçimleri dahilinde olmayan bir durumdan dolayı bu olumsuzluklara maruz kalmaktadır.

Akıl tutulması yaşayan bu grup transfobiklerimiz de gerçekten utanılası bir vaziyet içerisindedir.


4-) Aman gizliliğime zarar gelir o yüzden pek etrafımda dolanmasınlar diyen eşcinseller ve biseksüeller

Bu grubumuzda ise daha çok bencillik baş gösterir. O kadar bencildirler ki yalnızca trans bir bireyin dışlanması, hor görülmesi, hakarete uğraması değil, kendi içlerinden yani bir eşcinsele veya biseksüele gösterilen ayrımcılığa dahi ses çıkarmaz ve göz yumarlar. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" kafasındaki bu grubun insanları ise bir gün yılanın kendi kapılarına dayanacağını öngörecek ya zekaya sahip değildirler, ya da kapılarına dayanana dek yaşayacakları rahatlıkla yetinmeyi seçecek kadar korkaktırlar.


5-) Sefa düşkünü olan trans bireyler

Evet ne yazık ki trans intiharlarından sorumlu olan trans bireyler de mevcuttur. Bu grup da bir önceki gibi bencilliği yaşam tarzı olarak seçmiştir ve belki de en utanılası insan tipi de yine bu gruba aittir. Çünkü bizzat içinde bulundukları sorunlara susar ve kendi başlarına gelmediği sürece hiçbir şeye sesini çıkarmazlar. Hatta intihar eğilimli olduğunu bildikleri bir genç kızın elinden tutmak bile bu grup insanına çok gelmiş olabilir.

Bu grubun bir alt grubu daha var; bunlar ise başka trans bireyleri kullanıp onlara cefa çektirirken kendileri sefasını sürmekle meşgullerdir. Ruhları kirlenmiş olan bu kitle için söylenecek çok söz olmasına rağmen konuşmamayı tercih ediyorum. Bazen susarak anlatabileceklerin konuşarak anlatabileceklerinden çok daha fazladır. Bu yüzden susuyorum.


5-) Düzenden çok şikayetçi olan ama değiştirmeye tenezzül dahi etmeyen EDİLGEN HERKES

Belki de yaşanan kötü olayların en sorumlusu bu gruptur. Sorumlu diyorum çünkü tenezzül etmedikleri o müdahale aslında, "olumsuzluklar yaşansın" ve "ben de aslında ses çıkarmayarak bunu onaylıyorum" anlamına gelmektedir. Söylenmeyen her "Yeter artık dur!" aslında "Vur sen ben gözümü kapatıyorum"a eşdeğerdir. Çünkü zulme sesini çıkarmak ve bunu önlemek senin elindeyken sen zulmü önlememeyi seçiyorsan evet bu zulmün gerçekleşmesi senin seçimindir!

Her kime yapılıyor olursa olsun zulme karşı sessiz kalma! Sessiz kalma ki sorumlu olma! Yoksa devamı gelecek olan zulümlerin sorumlusu yine sen olacaksın!

Artık bir şeylerin değiştiği ve bu derin uyku halinden çıkıp güzel günleri göreceğimiz yarınlara uyanmak dileğiyle...