26 Aralık 2014 Cuma

yarın yeni bir gün

Yine bir özel yazıyla devam ediyoruz. :)

Yalnızlıktan, başarısızlıktan, kaybetmekten, mutsuzluktan, umutsuzluktan... Bunlardan bahsetmeyeceğim. Çünkü zaten şimdiye kadar sürekli bunlardan bahsedip durduk kendimize ve çevremizdekilere. Bir yararını gördüğümüzü söylemek de pek mümkün değil.

Bu kez bahsetmeyeceğimi söylediğim şeyleri içinde yaşayan kendimin birkaç saat öncesi ve aldığım yeni karardan söz edeceğim. İyi okumalar...


Yaklaşık 5 saat boyunca yorganın içinde kıvrandım. Bir o yana bir bu yana döndüm durdum. Bir tanesi bile televizyonlarının başından kalkıp da ilgilenmeye ne durumdayım diye bakmaya dahi gelmedi ve bir karar aldım: Yaşamaya devam edeceksem bu istediğim gibi olacak!

Şimdi o 5 saat içerisinde neler olduğundan biraz bahsedeyim...

Alt kattaki komşu yine saçma bir iş bulmuş uğraşacak apartmanla ilgili. Bana ilgilenmem için e-posta atmış tabii benim bundan haberim yok. Yönetici olan babamın eve gelir gelmez atılan e-postayı sormasıyla öğreniyorum. Onu da doğru düzgün sorduğu yok ya ağzında bir şeyler geveliyor. Ben de tam o sırada bunalımın getirdiği fikir sarhoşluğuyla erkenden yatağa giriyordum. Beni o halde gördü, ama neyim olduğunu bile sormadı. Doğrusunu söylemek gerekirse ne komşuyla ne de attığı e-postayla ilgilenebilecek halim vardı. Bir şeyden haberim olmadığını söyledim ve pek de oralı olmayıp yattım.

Akşamın ilerleyen saatlerinde kapı çaldı, duyduğum kadarıyla sanırım o adam bu sefer bizim kapıya gelmiş, yanında da birkaç evrak getirmiş babama veriyor. Babam ise "Kusura bakma, hasta yatıyordu da ondan şey edemedik kem küm..." Adamı yolladıktan sonra ise söylenerek salona geçip bana saydırıyor: Lanet olsun size #$#$#$! (yaşasın sansür :) ) Yorum dahi yapmıyorum. :)

Bu sırada annem de televizyonda saçma bir diziyi izlerken yine yanlışlıkla kumandanın radyo tuşuna basmış. Yayın bozulmuş, bir türlü de düzeltemiyor ve kendi odasından bana çemkiriyor: "Lanet olsun... Aldırdın bana bu bozuk televizyonu... Öfff... Pöfff... Canımı sıkmaya başladı artık senin (?) televizyonun!"

Bu saçmalıklara katlandığım sırada düşüncelere daldım. Sonra Aret'in konuşmaları aklıma geldi ve bir anda kendimi zihnimde onunla konuşurken buldum. Aslında konuştuğum kişi o değildi kendimdim. Anlatıyordum sonra kendime sorular yöneltiyordum. Adeta kendimi sıkıştırıyordum. İşte o an yeniden umudu gördüm...

Bundan böyle kendi başımın çaresine kendim bakacağım. Çünkü bunu kendim için yapmak zorundayım. Öyle böyle bir yirmi küsür yılı geride bıraktım ama önümde bir yirmi yılımın daha olduğunun garantisi bile yokken ne diye bu uyku halini sürdüreyim ki?!

Yataktan kalktım, güç bela gardıroptan birkaç temiz çamaşır aldım ve banyoya gidip duşa girdim. Adeta dertlerimi akıp giden suya dökmüş gibiydim. Ferahladım.

Artık kendi ayaklarımın üstünde duracağım. Madem böyle bir hayatı yaşamak istemiyorum, o zaman ipleri elime alacağım ve yaşamak istediğim hayatı elde edeceğim. Başka yolu yok!

Yarın harika bir gün olacak, neden mi? Çünkü her gün harika bir gün! :))

(MarkE Miller'ın sözünü de böyle araklarım işte :)) Küçük bir spoiler, sıradaki yazım bununla ilgili olacak :) )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder